Son zamanlarda ülkemizde aile hekimlerine acil servis nöbeti tutturulması ile gündeme gelen tartışmalarda bir bilgi ve yorum karmaşası yaşanması üzerine, sorunu daha geniş bir perspektiften gösterebilmek adına bu yazıyı kaleme aldım. Sosyal medyada da ilgi gören sloganım şudur: Amaç ne hekime angarya ne de halkı geceleri doktorsuz bırakmak olmalı. Tartışırsak çözümü buluruz.
Öncelikle çağdaş tıp uygulamalarının en önünde gelen ABD ve İngiltere
başta olmak üzere birçok ileri ülkede tıp hizmet sektöründe işgücü arz talebinin
dengeli olarak geliştirildiğini ve sürdürüldüğünü teslim etmek gerekir.
Ülkemizde hekim açığı olduğu inancı insanların aklında öylesine yer etmiştir
ki,bugün 50 tane daha tıp fakültesi açsak ve yılda 10 bin tane daha doktor mezun
etsek hala “bu sayı da yetersiz” diyecek birileri çıkarsa şaşırmayacağım.
Halbuki,
keramet hekimin sadece sayısında olsa, ülkelerarası tıpta gelişmişlik
dizilimi çok farklı olurdu
. Örneğin Kazakistan ve Moldova daki akrabalarımıza bakarsak, kişi
başına düşen doktor sayısı, Britanya’nın Wales bölgesinden veya
bazı kuzey bölgelerinden daha yüksek. Sizce İngiltere sağlık hizmetleri standardı
yukarıda söylediğim ülkelerden daha mı geri? Yoksa keramet kişi başına düşen
hekim sayısında olmayabilir mi veya her yere bir sağlık kurumu ve içine de
hekimler doldursanız bile hala sağlık hizmetlerinde yeterince ilerleyememenin,
daha düşük hekim sayıları ile daha yüksek kalitede hizmet veren ülkeler
olmasının açıklamasını nasıl yapacaksınız?
Son zamanlarda şeffaf
ve metodolojik açıdan işgücü tespitine yönelik olarak referans verebileceğim en
önemli çalışmalardan bir tanesini Türk Cerrahi Derneği gerçekleştirmiş ve genel cerrahide bir işgücü arz veya talep fazlalığı olmadığı açıkça ortaya
konulmuştu. Çalışma bu şekilde sonuçlanmış ve hiçbir merciden hiçbir verisine itiraz
gelmemişken, bu çalışmadan sonra dahi cerrah yetiştirmek üzere yeni
yapılanmalara gidildiği ortadadır. Bütün dünyada “work shift” denilen,daha kısa
sürede, daha az ve ucuza eğitilmiş, riski az olan rutin işleri güvenle
yapabilecek profesyonellerin işgücü
haline getirilmesine bir yönelim varken, bizde de 5 yıl eğitip cerrah
yetiştirip sonra da bu uzmanları yeterince efektif kullanamama yönünde inatçı
bir gidişin olmasını eleştirmemek mümkün değil. Bakın NEJM den bir veri paylaşayım.(1) Bu çalışmada
geceleri fiilen serviste kalan sorumlu doktor olmadan idare edilen yoğun bakım
ünitelerinde alınan tedavi sonuçlarıyla, doktorun evinden idare ettiği yoğun
bakım ünitelerinde alınan sonuçlar arasında fark bulunamamıştır. Şimdi
düşünüyorum yoğun bakımda geçirdiğim gecelerin, yılların acaba ne kadarı
gerçekten gerekliydi diye. Belki de daha kolay ve ucuz yetiştirilen sağlık
profesyonelleri, benim orada fiilen bulunarak yaptığım işleri bana danışarak ben orada
olmadan da pekala yapabilirlerdi. Ben de örneğin daha çok araştırma yapabilirdim.
Nöbeti üzerimde baskı aracı olarak kullanan idari mekanizma varken bu konuyu
tartışmak dahi mümkün müydü ki o zamanlar?
Şimdilerde tıp
fakültesi kontenjan belirlemeleri elbette kendine göre bir hesaplama ile
yapılmakta ancak bu hesaplamanın şekli, şeffaflığı ve kamu vicdanında
inandırıcılığı da ayrı tartışma konusudur. Acaba Türkiye’de gerçekten hekim
işgücü açığı var mıdır? Eğer varsa, bu açığı kapatmak için illaki mevcut
hekimleri gizli ya da açık işsizliğe itecek derecede bir hekim enflasyonu yaratmak
şart mıdır? Aslında sorun sadece hekim işgücünde de değildir. İşte eczacılar. İzmir Eczacılar Odası
Başkanı Tuncay Sayılkan gazete beyanatında: "Eczane açmak için kısıtlama
getiriyorsun ama, yeni eczacılık fakültesi açıyorsun. Böyle giderse bundan 5
yıl sonra en az 10 bin işsiz eczacı olacak" diyerek ne anlatmaya
çalışmaktadır?
Bundan 25 yıl önce
işletmeci kökenli bir sağlık bakanımız çıkmış ve şöyle buyurmuşlardı: “Ülkenin
doktor veya patates ihtiyacı arasında bir fark yoktur”. Evet kimilerine göre
Türkiye’nin 100 ton patatese veya kişi başı “x” tane hekime ihtiyacı vardır.
Gidin ve neleri tahrip ettiğinize bakmaksızın, bu rakama ulaşıp gelin. İşte bu
zihniyet kısa dönemde ne getirir görüyorsunuz ancak uzun dönemde varılan noktadan
sorumlular da dahil hiçkimsenin memnun olmayacağına bahse girerim. Buradaki ana
düşünce hatası, hekimin patates gibi vegetatif bir meta olduğu, isteyene kese
kağıdına koyup verince talebin doyacağı aymazlığıdır. Üstelik fazla patatesinizi gerekirse hayvan yemi olarak da kullanabilirsiniz!Ya hekimi, eczacıyı?
Doktorların
nöbet konusu da tamamiyle işgücünün efektif kullanımının bir fonksiyonudur.
Doğru dürüst yönetilen bir sağlık hizmetinde zaten günlük mesai dışında
ve bir sonraki mesaiyi beklemeksizin hekime başvurabilecek hasta sayısı üç
aşağı beş yukarı hesaplanabilir. Mesai dışı işgücü de buna göre planlanır. Acil servislerde sunulan hizmetlerin hem
gündüz hizmetleri kadar etkin hem de aynı rahatlıkta ulaşılabilir olması, tüm
hastanelerin 24 saat tam kadro çalışmalarından başka bir yolla sağlanamaz. O
halde acaba en azından acil ve mesai dışı saatlerde talep edilen hizmette bir
azalma sağlanabilir mi? Bakınız şimdi de bu
söylediklerime ilişkin bir çalışma sunayım.(2) Özetle hekimlerin kendi işyerlerindeki mesai saatleri ücreti
mukabili biraz uzatılıyor. Birinci basamak doktorlar bir plan dahilinde işyerlerini
daha uzun süre açık tutunca hastaları da acile gitmiyor.Gerektiğinde mesai dışı
saatlerde de olsa acil yerine yine kendi aile doktorunun ofisine gidiyor. Aile
doktorları da kendi çalışma sisteminin rahatlığı ve güvenliği içinde zaten
kendi veya iş arkadaşının hastası olması nedeniyle önceden bilgi sahibi
oldukları bir hasta nüfusuna, acil servise göndermeye gerek olmadan önemli
oranda sorun çözücü olabiliyor. Tabii ki zorlama yok. Herşey hep rızaya,isteğe
bağlı. Böylece o bölgeden acil servislere hasta müracaatı azalıyor,
ambulans vs acil tıp hizmetleri yeterli hale geliyor, masraf da azalıyor. Bu makalede aile
doktorlarının muayenehaneleri hafta sonunun bir günü açık olan hastaların acile
başvurma olasılığının % 11 azaldığı,aile
doktorlarının muayenehanelerinin haftanın 4 günü mesai saati sonrası 3-4 saat
daha uzun süre açık olan hastaların ise acile başvurma
olasılığının % 35 azaldığı gösterilmiştir. Bence bütün
mesele, sorunu çözmek için kullanılan tarzda yatmaktadır. Yani herşeyde olduğu
gibi önce “İyi Niyet”.
Gelelim
bizdeki sağlık idare siciline. Doktorların nöbet tutması konusu bizim asistan
olduğumuz dönemde 12 Eylül idaresi tarafından
hekimlere bir tedip aracı olarak kullanılmaya başlanmıştı. Devrin en yüksek
devlet otoritesi "nöbet görevin bir parçasıdır, ek ücreti falan da olmaz” diye
kestirip atmıştı. Durun yapmayın, bakın öyle
değil falan diyecek olduk, bu sefer de “doktorlara bayrağın ucundan tutun desem
para isterler” cevheri yumurtlandı. Bu cevheri duyan bir çoğumuzun dili
tutuldu, beynimizin hard diski çöktü,cevap verilemedi.Konu uzun süre
tartışılamadı bile ve ancak 1980 lerin sonunda 12 Eylülden uzaklaştıkça, sonraki
hükümetler döneminde zorlamadan ziyade özendirme fikri tekrar ağırlık kazanmaya
başladı. Bu sefer de, devlette birçok kere tekrarlandığı üzere hekimlere ödenen
nöbet parası da ilk zamanlarda nispeten tatminkarken, sonradan artan tüm
fiyatlara ve hatta maaşlara karşın, bu kalemdeki ödemelerin artmaması nöbetin
özendiriciliğini, ek kazancın motivasyonunu yok etti. Açıkçası, hekim nöbet
tuttuğu süre içinde gerek fiziksel ve mental yorgunluğu gerekse gittikçe artan
malpraktis baskısı nedeniyle motivasyonunu yitirdi. Bunun üzerine bir de “gece
sabaha kadar simit satsam bundan daha fazla para verirler” dedirtecek
derecelere gelen maddi yetersizlik, adını ne koyarsanız koyun,hekimi “yapmak
istemiyorum” dedirtme noktasına getirdi.
Zorla nöbet tutturmak ve
tutmak istemeyeni işini eksik yapıyor gibi yansıtmak ne ise bence nöbeti en iyi şekilde tutup, dinlenme hakkından feda
edilerek üretilen bu ek iş karşılığında hak edilen ücreti istemek yerine, "biz nöbet tutmak istemiyoruz" demek, bana profesyonel hekimlik ruhu ile eşit miktarda uyumsuz gelmektedir. Özellikle gece gündüz ve hafta
sonu acil servis ve diğer mesai dışı saatlerde sunulan hizmetleri en iyi uygulayan
ülkelerden örneğin Kanada’da geçen yıllık ortalama doktor kazancı 248 000 dolar
olmuştur. Kanada genelinde herhangibir
Acil servise girişten çıkışa ortalama geçen süre 2.4 saat, dövülen doktor sayısı
da sıfırdır.Özet olarak, şu kesenin ağzını bir açın bakalım da görelim o zaman
nöbet tutmam diyenlerin kaç tanesi fikrini değiştirmeyecek?
Hekimlik
mesleğinin çıkarları ile halkın çıkarları arasında bir çatışma olması eşyanın
tabiatı gereğidir.
Herhangibir hükümete gidip “ben maaş almadan sadece fahri olarak doktorluk
yapacağım “deseniz size kim hayır der ki? Elbette ki ülkenin bütününü düşünen
hükümetler halka, bütçeden en az parayı sarf ederek en yüksek memnuniyet
yaratan sağlık hizmetini sunmayı görev tanımı olarak hedefleyeceklerdir.
Dünyanın her yerinde de hekimlerin profesyonel haklarını koruyan meslek
kuruluşları, işgücünü örgütleyip bir pazarlık unsuru haline getirerek meslekten
elde edilen kazancı da gerçeklerle uyumlu hale getirmeye çalışacak ve sonunda
bu noktada zorunlu bir denge oluşacaktır.Medeni dünyada olan da budur. Hükümetlerin
ülkenin genel çıkarları aleyhine, hekimlik mesleğini okşamak adına bol keseden
maddi ve manevi ödüller ikram etmesi nasıl beklenmemeliyse, ülkenin çıkarlarını
da kendi varlık nedeni olan hekimlik meslek mensuplarının istek ve haklarının önünde
tutan bir meslek örgütü de benzer şekilde bir dengesizlik unsuru olacaktır.
Örneğin, hükümetin ek bir ücret önermeden “geceleri de acil servislerde nöbet
tutun” demesi yadırganmamalı ancak meslek örgütünün de “ e iyi olur tutalım
bakalım, vatandaşımıza yarasın” demesi mesleği sürdürülemez hale getiren bir
dengesizlik unsuru olacaktır. Herkes tahtıravallinin aynı ucunda oturursa olacak
bellidir. Ne yazık ki, hekimlerin özel çalışma, mesai dışı çalışma gibi hakları
ve pazarlık güçlerinin idamesi konusunda kraldan daha kralcı “tam gün savunucusu”
olma garabetini gösteren meslek örgütlerine veya meslek örgüt yöneticilerine, yukarıda
anlattığım dengelerini henüz oluşturamamış ülkelerde zaman zaman
rastlanabilmektedir.
Denge sözünü
özellikle kullanmamızın nedeni şudur. Elbette ki, birbirine zıt iki çıkar
kutbundan meslek kuruluşu, hizmetin halka gerek maliyet gerekse uygulama
kuralları açısından en uygun nasıl ulaştırılabileceğini de, herhangibir
meslekten gelen politikacıdan daha iyi bilmesi sürpriz olmayacağı için, hak ve
isteklerinden kabul edilebilir derecede ve gönüllü olarak feragat ederek, hizmet
ne şekilde sunulursa hem hekimleri hem de halkı mutlu edebileceğini, yani denge
unsurunun tanımını yapmada politikacılara ve halka model sunabilir. Ancak bunun
maliyetleri de sürdürülebilir bir biçimde olabilmesi açısından dürüst ve detaylı
olarak halka kabul ettirilmelidir. Yıllar önce İran’ı yöneten bir lider, doktor
yetersizliğine şöyle bir çözüm önermişti:..”Çocuk doktorlarından bilhassa rica
ediyorum, biraz daha okusunlar ve erişkin hastalara da baksınlar..” İşte komşu politikacıdan
gelen yaşanmış bir örnek.
Şimdi de, dünyada
son yıllara damga vuran ABD deki birinci basamak ucuzlatılmış hizmet sunumunu
ele alalım. Bu ay Florida eyaletinde hesaplanan rakamlara göre bu eyalette vergi mükellefleri eski ödedikleri sağlık
kesintilerinin % 30-40 fazlasını ödeyecek, birşey ödemeden hizmet alan halk
kesimi de "Obama bize sağlık sigortası getirdi" diye ona oy
verecekler, iktidarını uzatacaklardır. Ancak bu % 30-40 kesinti artışının, para
kazanan ve vergi ödeyen kesim üzerindeki etkisini hesaplamak da önemlidir. Zira
bu fazladan ödemeler, yatırımlardan, çalışma motivasyonundan ve sonuçta toplam
vergilerden kayba yol açacak, nasıl olsa sağlık güvencem de var diyen bir
kesimin çalışan nüfus dışına kaymasına yol açacaksa, sonuçta sürdürülebilirliği
riske girecek olan sağlık hizmetleri olacağından dolayı, bunu önceden hesaplayıp
politikacının ve halkın önüne koymak da elbette meslek örgütünün görev tanımında
olmalıdır. Örneğin ABD de Obamacare ile Amerikan devletinin sağladığı güvence
ile kendileri herhangibir ödeme yapmaksızın sağlık güvencesine sahip olan
gençler 2009-2011 yılları arası 480 000 gereksiz muayene olmuşlardır.
Bu muayeneler için halkın hazinesinden fazladan 147 milyon Dolar sarf
edilmiştir. Buradaki politik sorun, bu parayı o hazineye doldurmakta katkısı
olanların harcamalardan öncelikli olarak yararlanacağı mı, yoksa, her
vatandaşın toplumsal dayanışma ve barış adına sağlık konusunda katkıda
bulunmaksızın harcama alıp alamayacağıdır. Bu konu tamamen politik bir karardır
ve halkın tamamının tartışmasına açık tutulmalıdır. Obamacare ucuz hizmet
sunmak adına, 1. basamak hekimlerinin gelirini azaltıp iş
yükünü artırınca, fakültelerden yüksek miktarda borçlu olarak mezun olan
doktorların birinci basamak doktorluk branşlarına yönelmeleri çok azalmıştır. Obamacare
geldiğinden beridir farklı branşlardaki Amerikan doktorları arasındaki kazanç
farlılıkları 1.basamak hekimleri aleyhine artış göstermiştir. Sonuçta örneğin
Endokrinoloji branşında ciddi bir iş azalması veya işgücü fazlalığı varken,
milyonlarca hekimi olan ABD de 1. Basamakta gittikçe artan bir hekim açığından
söz edilmektedir. Demek ki çözüm patates arz talebi ile tam örtüşmeyen, patateslerden
farklı olarak konuldukları kese kağıdından atlayıp kaçabilen, iradesi hür ve
adaptasyon yeteneği olan hekim işgücü ile muhatap olunduğunu unutmadan
oluşturulacak bir dengeye ihtiyaç göstermektedir.
Acil ve mesai dışı
hizmetler dünyanın her yerinde sağlık hizmetlerinde dinamizmini koruyan bir
sorun olmaya devam etmektedir. Bir yandan hekimlerin çalışma saatlerini zorunlu
olarak kısıtlayan kanunlar diğer yandan gitgide daha yaygın ve fazla hizmet
sunmaya çalışan politik gidişat. Özellikle ABD ve İngiltere ile sistemlarinin
ana hatlarını buralardan alan ülkelerde, sadece mesai saati dışı değil, yaz
tatili ve bayram zamanlarında izin kullanan hekimlerin yokluğunun sistemi
yavaşlatmaması için dahi, onların yerine ek ücret ödenerek geçici hekimler
çalıştırılır. ABD de moonlighting, İngiltere’de ise locum denen bu
pozisyonlarda normal zamanlarda bile hafta sonları asistanlar da dahil olmak
üzere sorumluluk alabilecek lisans ve qualifikasyonlara sahip olan her hekim ek
ücret karşılığı birbirlerinin yerine nöbet tutarlar. Bu satırların yazarı,
İngiltere’deki asistanlığı sırasında normalde tuttuğu 3 günde bir nöbetleri
dışında, ekstradan tuttuğu nöbetlerle ailesini daha rahat geçindirmeye
çalışmış, ülkesinde dövizli askerlik bedelini karşılamıştır. Sonuç olarak,
hekim lisansına sahip ve acil müdahaleleri gündüzleri yapabilecek kapasitedeki
her hekim, mesai saatleri dışında,geceleri ve hafta sonları, ek ücret almak,
motive ve gönüllü olmak kaydıyla, acil nöbeti de tutar, klinik nöbetler de
tutar.Üstelik bunu da bırakınız birinci basamak uzman hekimi olmayı, asistanken bile yapabilmesi mümkündür.
Bir ülkede bir
yandan hekim işgücü açığından söz ederken diğer yandan da bu işgücü açığından
olumsuz etkilenmekten başka yararı olmayacak şekilde hekimlerine haftada sadece 5 gün 08-17
memur mesai saatleri dışında “muayenehane açamazsın, başka şehre gidip
çalışamazsın, başka bir hastanede veya sağlık kurumunda çalışamazsın” diyerek
iş üretmelerine engel olan sınırlamalar koymanın akla zarar bir durum olduğunu;
aksine, yeterli bir bütçe ile ve sadece istekli hekimlerimizi ileri ülkelerdeki
yoğunlukta çalıştırmak suretiyle, hem sayısal olarak sadece mevcut hekim işgücünü istihdam ederek hem de hiçkimseyi üzmeden sadece Türkiye’ye değil, bonus olarak da Yunanistan
büyüklüğünde bir ülkeye daha, rahat hizmet verilebileceğine, en azından genel
cerrahi branşı için emin olduğumu söylemeden edemeyeceğim.
Referanslar
1. New trial found that having in-house ICU physicians available at night had no impact on length of stay. http://nej.md/YJQe5m .
2.J Pediatr. 2013 Jun 4 Association between Enhanced Access Services in Pediatric Primary Care..
Referanslar
1. New trial found that having in-house ICU physicians available at night had no impact on length of stay. http://nej.md/YJQe5m .
2.J Pediatr. 2013 Jun 4 Association between Enhanced Access Services in Pediatric Primary Care..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder