17 Temmuz 2013 Çarşamba

Ainesi İştir Bilimin Makaleye Bakılmaz


Prof. Dr. İ. Ethem Geçim - Ankara Ünv. Öğr. Üyesi
Müspet ilimlerde düşüncenin deneyle somutlaşması sonucu yazılan makalelerin, insanlığın yaşamsal sorunlarının çözümüne katkıda bulunabilmesi için uygulamaya dönüşmesi gerekir.
Bilimsel üretim denilince ortaya çizgileri çok da net olmayan bir siluet çıkmaktadır. Nedir bu bilimsel üretim? Burada ürün tanımı nasıl yapılmalıdır, üretim nasıl ölçülmelidir, hangi ülkenin daha fazla ürettiğine nasıl karar verilmelidir? Herkesin keseri kendi tarafına yontmaya çalışması önlenebilir mi? Eğer üretilen en önemli ürün, o ülkeden yazılan bilimsel makale sayısı ise, makalelerin değerini de kendi içlerinde ayrıştıran bir ölçmeye daha gerek yok mudur? Değerli olan acaba herkesin yazabildiği bin tane makale midir, yoksa dünyanın fazla umurunda olmayan ancak ülkemizi mahcup ve muzdarip eden bir konuda, örneğin Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığıyla ilgili tek bir makale onlarcasından daha değerli sayılabilir mi? 
Düşünceyi deneyle somutlama
Olaya ülkeler düzeyinde bakarsak, kıl dönmesi hastalığı konusunda dünyada en fazla makalenin yazıldığı ülke olmak mı değerlidir (ki ülkemiz şu anda böyledir), yoksa mesela diyelim, cep telefonu ile konuşmanın kanser yaptığını kanıtlayan ve insanlığın yaşam tarzını, dünya cep telefonu üretiminin standartlarını değiştirecek en önemli çalışmanın yapıldığı bir ülke olmak mı? Korkarım ki insanlık henüz bu konuda tarafsız ve kesin kriterler belirleyebilme olgunluğunun epeyce gerisindedir. Çünkü konu çoğunlukla para konusudur ve parayı yazan veya anlatan değil, bilen ve bildiğini herkesten önce kendi yararına uygulayan kazanmaktadır. Batı dünyasının kazancın niteliğine aldırmama ikiyüzlülüğü ile haramdan verilen sadakanın bile küfür kabul edildiği İslam toplumları arasındaki derin inanç ve düşünce ayrılıkları, bu alanda her toplumda git-gellerin olmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Aslında, müspet ilimlerde düşüncenin deneyle somutlaşması sonucu yazılan makalenin, insanlığın yaşamsal sorunlarının çözümüne katkıda bulunabilmesi için uygulamaya dönüşmesi gerekir. Bu da bilim üretiminin teknolojiye dönüşmesi ile sağlanır. Teknoloji üretimi, üretim de iş sahaları açılabilmesini ve maddi yararlar sağlanmasını mümkün kılar. Yani bir anlamda, doğal kaynakları olmayan ülkelerde toplumsal refahın en güçlü kaynağı araştırma ve geliştirmeden geçer demek doğru olur. İşte ülkemizde çok gecikerek de olsa bu işlerin kolaylaştırılması için çalışanlara destek ve imtiyazlar sağlanan özel teknoloji bölgeleri oluşturulmasının arkasındaki gerçek budur. Almanya’dan Japonya’ya büyük teknoloji devlerinin arkasında hep dev üniversiteler ve araştırma enstitüleri olması ve bunlarla da kalmayan, tek işi, bu araştırma ve üretip satma atlarını aynı arabaya koşup, armoni içinde arabayı yürütmek olan yönetim modelleri gelişmesinin sebebi budur. Sonuç olarak, bilimsel üretimin sadece makale yazmakla bitmediğini, bilimsel makale yazımının, ülkelerin bilimsel gelişiminin sadece bir safhası olduğunu idrak gerekir. Teorik üretim olmadan pratik hiç olamayacağı içindir ki, teknolojiye doğrudan katkıda bulunmayan bilimsel üretim alanlarını da elbette bu zincirin dışında düşünemeyiz. Yani, bir üniversitede dersi olup da teknolojiye katkısı olmayan hiçbir branş yoktur. Atasözümüzde denildiği gibi, artık ainesi iştir bilimin, makaleye bakılmaz.
Üniversite sanayi işbirliği
Bilimin işi olan teknoloji bölgeleri başlı başına bir yazı konusu olabilirse de yazımı ülkemizdeki son durumun fotoğrafını sunarak bağlamak istiyorum. Ülkemizde önce büyük devlet üniversiteleri bünyesinde başlayan teknoloji bölgeleri, sağladığı avantajlarla, üniversite ile işbirliği yapmak isteyen birçok sanayi şirketinin ilgisini çekmektedir. Ancak, kısaca teknokent diye isimlendirdiğimiz bu bölgeler, üniversiteler tarafından yönetilmekte ve zaman zaman devlet mekanizmasının kendine has sıkıntıları nedeniyle istenen verime ulaşamayabilmekteydiler. İşte son 1-2 yılda ülkemizdeki en önemli ve sevindirici gelişme, özgün finansman, örgütlenme ve idare mekanizmalarına sahip, bir değil tüm üniversitelerle işbirliği yapabilecek, belki de gereğinde kendi araştırma yatırımlarına girebilecek esneklikte, devletin katkı ve müdahalesi en aza indirilmiş olan özel teknoloji bölgelerinin kurulmakta ve yayılmakta olmasıdır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder